Çocukları öyküyle sarmalayan bir anlatıcı: Zeynep Cemali

Bu yazı, özel bir günü anmak için kaleme alındı. Aramızdan erken ayrılan bir dostun, bir güzel insanın, bir usta öykü anlatıcısının doğum günü için… 8 Mayıs 1950 yılının mavi gözlü, engin gülüşlü öykücüsü için…

1998 baharıydı. Günışığı Kitaplığı’nın ilk yılları… Yayınevini kurmamıza neden olan “çocuklar ve gençler için nitelikli edebiyat kitapları” yayımlama sevdamız, Türkiye’den çok az karşılık bulduğu için ağırlıklı olarak çeviri kitaplarla devam ediyordu. Bir fuarda, dosyası kolunun altında, mavi ışıltılarla aydınlanan yumuşacık bir gülümsemeyle çıktı karşımıza Zeynep Cemali. Tanıştığımız ilk anda çocuklar için yazma tutkusunun ne kadar güçlü, ne kadar gerçek olduğunu anlamıştık. O gün kolunun altından aldığımız dosyasının içinden ilk kitabı Ben, Çınar Ağacı ve Pufböreği’nin öyküleri döküldü yayınevine. Tıpkı, çocukluğun uyku öncesi masalları gibi bitmesini hiç istemediğimiz öyküler… O bir öykü anlatıcısıydı. İnsanı tanıyan, çocuğu gören, dünyayı sevgi üzerinden algılayan bir öykü anlatıcısı… İşte o zaman gerçekten tanışmıştık. Sonrası omuz omuza yürüdüğümüz bir yol oldu.

Hayli renkli bir çocukluk geçiren Cemali, pek çok farklı işle ilgilenen babasının yanında Anadolu’yu karış karış dolaşmıştı. Şehirden şehire, insandan insana devam eden bu yolculuklarda durmaksızın öykü biriktirmişti. Artık onları gün yüzüne çıkarmanın, çocuklarla buluşturmanın zamanı gelmişti.

Öykülerini her zaman aynı alçakgönüllülükle yayınevine yollar, sonrasını editörüne teslim ederdi. Çocuklar ve gençler için kitap yapmanın ayrı bir uzmanlık işi olduğunu biz daha kendi alanımıza anlatamamışken o bir söyleşisinde, “Kitap yazmak ve yayımlamak iki farklı disiplin. Nasıl çocuğunuzu, o ne kadar iyi olursa olsun, en iyi şekilde yetiştirmek için çalışırsınız; editörün de, yazarı en iyi şekilde yazmış bile olsa, onu yönlendirmesi gerekir. Yerine göre yazarın fazla çıkışlarını azaltmalı, sevincini durdurmalı, üzüntüsünü gidermelidir. Her yazar için editörün şart olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, çocuklara gidecek bir kitap için editörlük mutlak zorunluluk,” sözleriyle yazar-yayıncı işbirliğinin önemini dile getirmişti.

Tam da bu işbirliği içinde, yayımlanan her kitabın ardından, sonraki kitabın hayalini birlikte kurduk, öykülerle biçimlenen yeni bir roman kurgusu üzerine birlikte kafa yorduk… Fuarlarda, ellerinde çiçekleriyle yolunu gözleyen okurlarının heyecanını ve sevincini paylaştık. Yazar-yayıncı işbirliği artık bir yaşam ortaklığı ve özel bir dostluk ilişkisine dönüşmüştü bile.

Öykülerinde dillendirdiği abartısız ve gerçek karakterler, yargılanmadan ve sorgulanmadan, bazen iki sokak ötedeki mahallede, bazen bir bakkalda, bazen bir okulda, ama hep hayatın içinde canlandı; çocuklar kadar yetişkinlerin de yaşamına sızdı. Kalemindeki sihir; engellilik, kan davası, yalnızlık, ölüm gibi zor konuları yumuşacık bir doğallıkla anlattı.

Kitaplarıyla çocuğa ulaşabilme gücü, çok kısa sürede ona sadık bir okur kitlesi kazandırdı; yeni kitabını bekleyen çocukların sayısı günbegün arttı. Ben, Çınar Ağacı ve Pufböreği’nin ardından yayımlanan Gül Sokağı’nın Dikenleri sıcacık yeni öyküler fısıldadı çocuklara. Güzelce’de Bir Kaçak, Memo romanı, kan davasının neden olduğu soluksuz bir kovalamacanın heyecanını yaşattı. Ardından gelen Patenli Kız romanında yaz ödevini hazırlayan işitme engelli Şerare’ye, köyün yaşlılarının öykülerini bir araya toplarken eşlik ettik. Çocukluk yılları ve aile anıları, eski İstanbul dokusunda Çılgın Babamda neşeli öyküler olarak dillendi. Ballı Çörek Kafeteryası romanında, annesini kaybeden Sıla’nın yeni yaşamına birlikte adım attık. Öykü Öykü Gezen Kedi kitabında Siyam kedisi Siyami Bey’in peşine takılıp, farklı yaşamları birbirine bağladık. Hastalık sürecinin hemen öncesinde tamamladığı ve ölümünün ardından 2010 yılında okurla buluşan Ankaralı romanında, Türkiye gerçeğinde yaşanan bir aile dramını genç okura cesaretle aktarırken konuk olduk satırlarına.

Çocuklar ve gençler için yazmayı keskin bir bıçağın üstünde yürümeye benzeten Zeynep Cemali, bir söyleşisinde şöyle demişti: “Annenin ve babanın, her koşulda, çocuğunun bir birey olduğunu kabul etmesi gerekiyor. O, çocuk değil; o, insan. Her şeyden önce, insan.” Yazarlık verimini bu evrensel temel üzerine oturtan Cemali’nin öyküleri Türkiye’nin sınırlarını aştı, İtalyan ve Bulgar okurla buluştu.

26 Kasım 2009’da aramızdan ayrıldığında 59 yaşındaydı Zeynep Cemali. Çocuklara anlatacak daha çok öyküsü vardı. Bu erken vedayla onu uğurlarken 10 yıla sığdırdığı sekiz kitap bıraktı geriye. Türkiye çocuk ve gençlik edebiyatına yepyeni bir soluk getiren usta yazar, zamandan bağımsız kıldığı öykülerle edebiyatın gücünü duyumsattı. Onun öyküleriyle büyüyen çocuklar artık birer yetişkin oldu. Ama o; bugün 280 bin baskıyı yakalayan kitaplarıyla çocuklara, gençlere, anne babalara, teyzelere, amcalara, dayılara, ninelere, dedelere öyküler anlatmaya devam ediyor.

Yaşamının odağına koyduğu çocukların öykülere bulanmasının onu ne kadar mutlu ettiğine yakından tanık olduk. İşte bu nedenle onun anısına 2011 yılından bu yana düzenlediğimiz Zeynep Cemali Öykü Yarışması ile  6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerini öykü yazmaya davet ediyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında çocuklar, her yıl onun cümlelerinden biriyle yola çıkarak yeni öyküler yaratıyor, edebiyatla buluşuyor.

Günışığı Kitaplığı’nda onun yazarlık serüvenine eşlik etmekten sevinç ve gurur duyuyoruz. Yayıncısı olarak Türkiye’de “çocuk” ve “edebiyat” birlikteliğine aynı noktadan, aynı kaygıyla bakabilme ve üretme ayrıcalığını paylaştık. Dostluğun keyfini kitaplarla zenginleştirme şansı yakaladık. Eşsiz bir insanı tanıdık. Onun sıcacık öyküleriyle çocukları buluşturmaya devam ederken bugün özlemimiz çok daha derin.

İyi ki doğdun Zeynep Cemali…

Hande Demirtaş

Scroll to Top
Scroll to Top