Mutlu, “sakıncasız” yıllar!

2013’e sansür teklifleri ve soruşturma dilekçeleriyle başladık; günümüz, yılımız aydın olsun.

Edebiyatın dünyaca ünlü iki klasiği ilk haftadan mercek altına alındı bile: José Mauro de Vasconcelos’un binlerce çocuğun kalbinde taht kuran üçlemesinin ilk kitabı Şeker Portakalı; John Steinbeck’in, sayısız meseleye referans olabilecek edebiyat klasiklerinden sayılan romanı Fareler ve İnsanlar.

Bir kısım okur yargısında ilk dava görüldü: Şeker Portakalı “müstehcen”, Fareler ve İnsanlar “sakıncalı” bulundu. Sıra “yürütme”de.

Değişik bir merceğin altına yatırıldılar ama. Her iki roman da sayfa sayfa, satır satır, özünden, ruhundan, bağlamından kopuk bir okumaya tâbi tutuldu ve sakıncalarla, tehlikelerle anılır oldu. Barındırdığı argoyla, barındırmadığı “edebe dair” telkinlerle, fazlasıyla, eksiğiyle… Olduğuyla değil. Edebiyatıyla, hiç değil.

Altına yattıkları mercek ne gözlükle, ne pertavsızla, ne de masum bir kavanozun dibiyle karşılaştırılabilir.

Işığı kırayım derken, öngörülmedik gölgeler yaratan bir mercek bu. Kendi karanlığını ören, ışığı süzemeyen. Kendine rağmen göremeyen, astigmatından bihaber; doğru açıyı bir bulsa, önündeki kâğıdı tutuşturacak türden…

Üzerinde çok düşünmemiz gereken, bu blog’da da yeri geldiğince değineceğimiz belli başlı korkularla mercekleri yamultulmuş çift çift gözlerden söz ediyoruz aslında. Duyduğu sözden, aldığı sorudan, soran çocuktan ve sorgulayan gençten korkan endişe taşıyıcılarıyla oturmamız gereken masaların sayısı günden güne artıyor.

Evet, bizim üzerinde çalışmamız gereken birtakım korkular var.

İşimiz yine iş. “İş değil,” diyenlere inat.

Hepimize kolay gelsin.

Scroll to Top
Scroll to Top