Ben bir TEOG annesiyim!

İnanın bana, bu cümle, okunduğu kadar basit değil.

Bir oğlum olduğunda, her anne gibi ben de, kimi sevinçli kimi endişeli heyecanların günbegün yer değiştirdiği farklı ve yeni bir dünya ile tanışmıştım. İlk banyosu, ilk çorbası, ilk dişi, ilk adımı, ilk sınıfı gibi pek çok “ilk”i çoşku, sıkıntı, merak, endişe, sevinç, üzüntü gibi çok çeşitli duygu durumu eşliğinde geçtim. Bir büyüme serüveni için gerekli her tür sorumluluğu, bir anne olarak sorgulamadan üstlendim. Neredeyse yirmi yıldır çocuk ve gençlik edebiyatına emek veren bir yayıncı olarak, yakından tanıdığım ve kafa yorduğum okul ve eğitim sisteminin çetrefil yollarında ustalıkla ilerlediğimi düşünüyordum. Ta ki oğlum 8. sınıfa gelip, TEOG sınavı hayatımıza girene kadar.

Yakınınızda 8. sınıfa giden bir çocuk yoksa ve TEOG sınavı da nedir diye merak ederseniz kısaltmayı hemen açayım: Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı. Sınavlar cenneti olan ülkemizde, son 10 yılda LGS, OKS ve SBS olarak adlandırılan liseye geçiş sınavının yeni adı, yeni formatı. Her biri farklı bir sisteme ve uygulamaya dayanan sınav sisteminde bizim payımıza düşen liseye geçiş köprüsü.

Çocuğumuzu, kaçarı olmayan sınav stresiyle mümkün olduğunca geç tanıştırmak isteyen bir aile olarak, oğlumuz için bugüne dek tamamen “çocuk olmak” ve “büyümek” konularına odaklanmıştık. 5. sınıfta çocuklarını dershaneye yazdıran arkadaşlarımıza kimi zaman kinayeli, kimi zaman açık eleştirilerimizi sunmaktan geri durmamış, çocukların çocukluklarını yaşayacaklarına, test kitaplarının arasına hapsolmasının yanlışlığını şiddetle savunmuştuk. Belki de fazla cüretkar davranmışız…

Zira 8. sınıf başımızdan aşağı geçince, pek çok şeyi sorgular olduk. Okulun yanı sıra hayatımıza giren dershanenin hangisi olacağı konusunda sonu gelmez görüşlerin ve tartışmaların ardından en doğrusunu sefer-selvi-teogbulduğumuz güvencesiyle rahatlamak, bize bir ilkbahar ve bir yaz mevsimine mal oldu. Liseye doğru yol haritamızı oluşturduğumuzu zannederken, her konuda karşı duruş sergilemeyi deneyimleyen bir taze ergene, bu yeni düzeni belletmenin ne kadar zor olduğundan habersizdik. Daha önce test kitaplarıyla tanışmamış bir öğrenciye, okul ödevlerinin yanı sıra her gün 150-200 soru çözmesi gerektiğinin nedenlerini açıklamak için çok yaratıcı olmamız gerektiğini bilmiyorduk. Bugüne dek, insan gibi insan olması adına hep erdemleri örneklediğimiz çocuğumuza, bu sınavın aslında bir yarış olduğunu ve bu yarışta arkadaşlarını geride bırakması gerektiğini, ipi en üstten göğüslemesi için, sıralamada yarım puan daha öne geçmek için daha çok, daha çok soru çözmesi gerektiğini anlatmak için yeni cümleler bulmamız gerekiyormuş meğer.

Biz TEOG gezegeni mensupları…

Ebeveyn olarak yaratıcılığımızın yanı sıra fiziksel kondisyonumuzun da çok önemli olduğunu, okul-dershane-deneme sınavı-ev arasındaki sonsuz lojistik için zaman, insan ve ayrı bir ajanda ile büyümeye elverişli bir bütçe gerektiğini öğrendik. Tüm bunları yaparken hâlâ aile olarak kalabilmenin sırrının, anne-baba-çocuk ilişkisinde hoşgörüyü uç noktalara taşıyan bir sabır sınavından geçmek olduğunu keşfettik.

Çocuklar kadar ebeveynlerin de sınav stresine maruz kaldığını, aile ve arkadaş sohbetlerinin lise-sınav-kayıt üçgeniyle sınırlanan yeni rotasıyla anladık. Hangi okulun kaç puan olacağı, sıralamanın puana göre mi yoksa yüzdelik dilime göre mi yapılacağı, hangi dersten hangi üniteyi işledikleri, dershanenin çok hızlı gittiği için hangi derslerden özel takviye yapılması gerektiği, yoksa öğrenci koçluğu için geç mi kalındığı, bu yüzden de sınav stresiyle başa çıkamayan çocuğun sınavda başarısız olacağı gibi uzayıp giden endişe yüklü sorular, biz ebeveynlerin günlerini ve gecelerini ele geçirdi. Doğru kararı verdiğini düşünürken, hatalı olabileceğin şüphesine geçiş süresinin ne kadar kısa olabildiğini fark ettik. Öyle ki, biz TEOG gezegeni mensupları, artık suratlarımıza yerleşen endişeli yüz ifadeleri ve kararsız bakışlarla, kalabalık bir topluluğun içinden kolaylıkla ayırt edilebiliyoruz.

TEOG’da durmak yok, mücadeleye devam!

İki aşamalı yapılan TEOG sınavının ilkini atlattık, önümüzde ikincisi var. Sınava hazırlanmaya son sürat devam ediyoruz. Ama biliyorum ki, köprüyü geçmek bu kadar kolay değil. Önümde aşmam gereken büyük bir bilinmez daha var: Kayıt sistemi… Bir öğrenci için aynı anda 8 ayrı okulda hazır bulunabilme sorunsalının çözüm yollarını, binleri bulan yedek listelerini okullar açıldıktan sonra da sabırla takip etmek gerektiğini ve nakil işlemlerinde yaşanan sıkıntıları, geçen yıl yakından izledim. O nedenle, bu yıl değişeceği söylenen ama henüz bir belirsizlik bulutu olan yeni kayıt sistemi benim için zor olmayacak. Temmuz ayı için bir arkadaş güruhunu ve vekaletnamelerimi şimdiden hazırladım. Ama enerjimi bölmemek adına, kayıt konusunun inceliklerini ikinci sınavdan sonraya bıraktım. Bunca emeği sonuca ulaştıracak en önemli faktörün “şans” olduğunu tabii ki unutmadım. Bunun için de gerekli önlemleri aldım; yılbaşında bir dilek ağacı edindim, dallarına şans dileklerimi bağlamaya başladım.

Bu koşturmaca içinde, yayıncı kimliğim zaman zaman öne çıkıyor ve sisteme isyan ederek kendimi sürekli “Neden?” ya da “Ne için?” diye sorarken buluyorum. Yanıtı aslında çok basit: Temel bir hak olan eğitim hakkı için… Bir anne olarak tek isteğim, çocuğumun kendisine iyi bir gelecek kurabilmesi, bunun için de iyi bir eğitim alması. Ne acı ki, adı üstünde bu temel hak için, yönünü kaybetmiş bir çaba içinde oğluma yön vermeye çalışıyorum.

Hafta sonumun bir gününü, dershanede, elimde listelerle veli görüşmesinde sıra bekleyerek geçirdim. Sıradaki iki annenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Biri diğerine, “Şimdi kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. Karşıdakinin yanıtını beklemeden devam etti: “Ben ilk sınav döneminde çok kötüydüm, doktorluktum. Şimdi sanki daha iyiyim.” Bunun üzerine acaba ben nasılım diye sordum kendime. Her ne kadar renk vermesem de, hep kaygılı ve çok çaresizim. Ben bir TEOG annesiyim!

Hande Demirtaş

Scroll to Top
Scroll to Top