Çağdaş edebiyatımızın en önemli temsilcilerinden Selim İleri, benzersiz birikiminden süzdüğü etkileyici öykülerini, öğrencilik yıllarında edebiyata yakınlaşmasına neden olan öğretmenlerini anlatıyor.
Beni edebiyata yönlendiren ve gerçekten bana bu anlamda bir ömür vermiş olan öğretmenlerimden söz ederek başlamak isterim. Bugünlerde hâlâ ilkokul birinci sınıflarda okuma bayramları yapılıyor ve çocuklara kurdeleler takılıyor mu, bilmiyorum. Ama 1950’li yıllarda, Cihangir İlkokulu’nun birinci sınıfında herkes ekim ayında okumayı sökmüştü ve yalnızca iki öğrenciye kurdele takılmamıştı. Bunlardan biri bendim, diğeri de Erdal adında bir arkadaşım. Ben dönemin ikinci yarısında, mart ayının sonlarına doğru okumayı söktüm.
O yaşlarda okumaya karşı bu düşmanlığımın nereden geldiğini çözmek zor, çünkü evimizde kitap okunurdu. Bilhassa annem, bir roman sevdalısıydı; babam da öğretim üyesi olduğundan kitaplara yakın bir insandı. Sınıfta artık öğretmen benimle ilgilenmiyordu; evdeyse annem bazen sevgiyle, bazen de öfkeyle benimle ilgilenirdi. Ben mart ayının sonunda alfabeyi sökebildim, o okumayı söküş bana altmış küsur yıla yayılan bir okuma mutluluğunu kazandırdı.
…
Vakit kaybetmemek için derste de yazıyordum. Bir gün, zaten notlarımın kötü olduğu Hilal Hoca’nın matematik dersinde, yine romanımı yazarken yakalandım. Sinirlenerek, “Siz orada ne yapıyorsunuz?” dedi. Ben de boş bulunup, “Roman yazıyordum,” dedim. Bu, hayatımın en ince anılarından, en önemli anlarından biridir. Hilal Hanım şaşırdı ve romanın adını, karakterlerini falan sordu. “Peki, devam edin,” dedi. Eğer bugün ben bir yazar olabilmişsem, matematik öğretmenim, benim en büyük destekçilerimdendir.
…
Bu yazı Keçi e-dergisinin 3. sayısından alınmıştır. Tamamını okumak için ….