Bizden Haberler

Seminerin ardından...

Günışığı Kitaplığı Eğitimde Edebiyat Seminerleri’nin beşincisi, 15 Aralık 2012’de, Irmak Okulları’nın katkılarıyla ve yoğun bir katılımla gerçekleşti. Edebiyatın usta isimlerinin konuşmaları ve yaratıcı okuma uygulamalarıyla zenginleşen seminere farklı illerden 211 eğitimci katıldı.

Günışığı Kitaplığı’nın eğitimde edebiyatın yaratıcı uygulamalarına ışık tutmak amacıyla eğitimcilere yönelik düzenlediği Eğitimde Edebiyat Seminerleri, 15 Aralık’ta Irmak Okulları’nda gerçekleştirildi. Beşinci kez düzenlenen seminere değişik branşlardan ve illerden öğretmenler, kütüphaneciler ve eğitim yöneticileri katıldı. Akademisyen, çevirmen Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün’ün edebiyat okurluğu ile ilgili oturumuyla başlayan tamgünlük seminer Müge İplikçi’nin dokunaklı konuşmasıyla sona erdi.

ees5-05

Karikatürcü yazar Behiç Ak‘ın düşündürücü konuşması ve yazar, eleştirmen, sinema oyuncusu Görkem Yeltan’ın atölye çalışmasıyla renklenen sohbetiyle zenginleştirdiği seminerde nitelikli edebiyat kitaplarıyla gerçekleştirilen birçok etkili yaratıcı okuma uygulaması ve sonuçları da değerlendirildi. Seminerd e yazınsal ve görsel okuma, okul yıllarında edebiyatı keşfetmek, zor konuları edebiyatla paylaşmak, nitelikli okur olmak, eğitimi sanatla beslemek, eleştiren ve analitik düşünen bireyler yetiştirmek, çocuklara tanınması gereken soru sorma ve yorum yapma özgürlüğü, gibi önemli konular işlendi. Seminere İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ve Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ferşat Ayar da katıldı. Dr. Muammer Yıldız, tüm katılımcıları kucaklayan konuşmasında 4 +4+4’ün pratiğe geçtiğinde belli başarısızlıkları olduğuna, bu problemlerin çözümü için çalışmaların sürdüğüne, yeni bir yapılanmaya gidildiğine, ders içeriklerinde yeni konumlandırmalar yapıldığına değindi.

ANA OTURUMLAR

ees5-08Semineri yöneten Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni, yazar Mine Soysal açılış konuşmasında Bitlis, Şırnak, Şanlıurfa, Muğla, Ankara, Trabzon, Mersin, İzmir gibi farklı illerden katılan öğretmenlerin sayısındaki artışa dikkat çekti. Semih Gümüş’ün “Kitaplar kitaplardan, yazarlar yazarlardan çıkar,” sözüne vurgu yaparak, kitapların seçiminde ve çocukla buluşturulmasında öğretmenlerin oynadıkları büyük rolün altını çizdi ve sözü, Irmak Okulları Genel Müdürü Meral Bilgin’e verdi.

ees5-04Seminerin ilk konuşmacısı, Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün’dü. “Edebiyat Okurluğu: Farklı Türler, Farklı Okumalar” başlıklı konuşmasına Dilidüzgün, ülkemizde edebiyat okurluğunun başlı başına bir amaç olarak mı, yoksa “daha fazla duyabilen, algılayabilen” bireye dönmek için bir araç olarak mı tanımlandığı sorusuyla başladı. Ülkemizde edebiyat eğitiminden anlaşılanın, edebiyat tarihçisi ya da akademisyeni yetiştiren bir program mı, yoksa nitelikli edebiyat okuru yetiştiren bir eğitim mi olduğu noktasındaki belirsizliğe değinen Dilidüzgün, ”nitelikli okurluk” konusunda pek de iyi bir konumda olmadığımızı belirtti. Farklı türlerin farklı okumalar gerektirdiğini, ama bunun öncelikle “yaratıcı okuma” eğitimiyle mümkün olacağını söyledi. Eğitim sistemimizi kuşatan “affirmative” (onaylayıcı) okuma ediminin, “yazar diyorsa doğrudur” yaklaşımının “eleştirel” okumaya nasıl ters düştüğünü ve ne kadar tehlikeli bir ön kabul olduğunu vurguladı. Edebiyat öğretimini, ham insandan birey yaratma sanatı ve söylenenden kastedilene gitme sürecinde bir araç olarak tanımlayan Dilidüzgün, ilk okumayla eleştirel okuma arasındaki büyük farkın altını çizdi. Nitelikli okur yaratmak için derslerde, metnin somut anlam düzeyindeki yalandan parçacıklarıyla “ana fikre ulaşma” çabasından vazgeçilmesini, alıştırmaların soyut anlam düzeyindeki kavramlar üzerine kurulmasını önerdi. En ilkel dürtülerini ele aldığı insana bir uygarlık eleştirisi sunan edebiyata ancak “estetik haz”la ulaşılabileceğini savunan Dilidüzgün, bu hazzın ancak soyut kavramların ele alınışıyla sağlanabileceğini, “okuma alışkanlığı”nın da ancak bu hazla mümkün olacağını hatırlattı ve ancak nitelikli okuyanın, nitelikli düşünebileceğini belirtti.

ees5-14“Yazınsal ve Görsel Okuma” üzerine etkileyici bir konuşma yapan karikatürcü yazar Behiç Ak, eğitimde kitapları kullanırken, onları iser istemez araçsallaştırdığımızı söyleyerek başladı konuşmasına. Sanatta doğruların ve yanlışların, katı kuralların değil, yaklaşımların olduğunu vurguladı ve sanattaki rastlantısallığın altını çizdi. Bugün eğitimimizde kolay algılanabilecek temel problemlerden birinin, soru soran öğretmen ve ona cevap veren öğrenci şemasının kırılamaması olduğunu belirtti. Analitik düşünceyi geliştirmek için soruyu çocuğa sordurmanın gerekliliğine; ancak sorudan soruya geçen çocukta yorumların devreye girebileceğine, kapalı bir pratiği açık bilgiye dönüştürmenin yolunun da bu yorumlamadan geçtiğine dikkati çekti. Çocuk kitabıyla ilk karşılaşmayı, gerçek dünya-kavram-sembol arasındaki ilişkinin ilk kurulduğu an olarak tanımlayan Behiç Ak, düşünmenin temelini de bu ilişkinin oluşturduğunu söyledi. Resimli kitaplarda resmin, metnin resimlenmiş hali değil hikâyenin ta kendisi olduğunu, tıpkı edebiyat gibi okunması gerektiğini belirtti. Eğitimimizin eksiklerinden birinin, resimlere uzun süre bakmayıp, onu hemen sorularla bloke etmek olduğunu söyleyen Ak, analiz ve kavramlaştırma için uzun süreli bakışa ayrılacak zamanın gerekliliğine dikkati çekti. Çocuk kitaplarını, edebiyat ve okuma bağlamında, “yetişkin ve çocuğun birlikte kurduğu ilk ve tek entelektüel ilişki” olarak tanımlayan Behiç Ak, bu ilişki bir kez sağlam kurulduğunda, çocuğun edebiyatla birebir ilişkisini kendi başına sürdürebildiğini ifade etti. Çocuğa doğru-yanlış bağlamında cevaplar verdirdiğimizde, değiştirme isteğini ve gücünü ondan aldığımızı söyleyen yazar, çocukların güven ve sevgiyle doğmadıklarını, her iki duyguyu da öğrendiklerini hatırlattı. Çocuk kitaplarının bu güven ilişkisini kurmasının, olumsuz durumlar konu edilse bile, öykünün bütünde olumlu olmasının önemini vurgulayarak, konuşmasını sonlandırdı.

ees5-15Sanatçı gözüyle okul yıllarında edebiyatı keşfetmek başlıklı konuşmasında bizi kendi yaşamlarımızda da yolculuğa çıkaran sinema sanatçısı yazar Görkem Yeltan, eğitimle sanatın ilişkisi üzerinde durdu. Sanatın sanat için yapıldığını öne süren Yeltan, sanatçılığın da yazarlığın da bir anlamda “uydurukçuluk” olduğunu, çocukların çok iyi uydurukçular olduğunu vurguladı. Katılımcılarla bir öykü oyunu oynayan yazar, atölyevari çalışmasıyla, içimizdeki çocuğun hayal gücünü canlandırdı. Anadolu’da yaptığı çalışmalarda, ebeveyn ve öğretmenlerin yanındayken kitap okumayı sevdiklerini söyleyen çocukların gerçeği yansıtmadığını, aslında kitap okumayı sevmeyen bir toplum olduğumuz hatırlattı. Bunun nedeninin de, sanatı eğitimin içinde bir öğe olarak görmemizde yattığını öne sürdü. Sanatla eğitim arasındaki ilişkinin ancak birbirini besleme şeklinde olabileceğini vurgulayan Yeltan, yazarın bir eğitimci ya da bir sivil toplum örgütü gibi davranmaması gerektiğine, bunun sanatın doğasına aykırı olduğuna dikkat çekti. Okuma saati gibi uygulamalarla çocukların hayal gücüne zarar verdiğimizin altını çizen sanatçı, hep birlikte neleri çözebileceğimiz üzerine bir tartışma başlattı. Çocukların önüne okumayı bir zorlama olarak koymamızın yanlışlığını belirten Yeltan, kimsenin kimseyi sanatla, hayal gücüyle baş başa kalmaya zorlayamayacağını söyledi. Bir işi küçümsemek istediğimizde “çocuk işi” dememizi eleştirdi ve çocuk algımızı baştan kurmamız gerektiğini vurguladı.

ees5-18Seminerin son konuşmacısı, gazeteci yazar Müge İplikçi, “Zor Konuları Edebiyatla Paylaşmak” başlıklı konuşmasına Pink Floyd’un “Another Brick in the Wall” adlı şarkısıyla başladı ve grubun, çocukların eğitim sistemi içinde aynı tornadan çıkmış gibi temsil edildikleri kliplerine dikkat çekti. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Doris Lessing’in eğitime getirdiği tanımlardan yola çıkarak; artılar, eksiler, yıldızlar arasında kaybolmuş; otoriteye boyun eğmeyi öğrenen; başkalarının kararlarını almaya, alıntılara, ezbere ve razı olmaya kendini bırakmış; çağının tutum ve dogmalarının kölesi haline gelmiş; seçim yapma aşamasında bile sistem tarafından bir kalıba sokulduğunun farkında olmayan çocuğa değindi. Gerek gazete yazıları gerekse kitaplarında toplum sorunlarını büyük bir duyarlılıkla işleyen, içinde sistemin bir türlü öldüremediği bir çocuk taşıdığını söyleyen İplikçi, çocuğun başarı ve başarısızlık terimleri kullanılarak yapılan bir karşılaştırma çerçevesinde eğitildiğini vurguladı. Yazarın görevinin bir anlamda gerçeklere duygusal bakmak olduğunu da söyleyen İplikçi, Hannah Arendt’in düşüncelerine değindi ve çizdiği karanlık tabloya rağmen içinde hâlâ umudu barındırdığını hatırlattı. Pink Floyd’un şarkısından yola çıkarak, bir şeyleri değiştirmek için tüm bir duvarı yıkmamıza gerek olmadığını öne süren yazar, tek bir tuğlayla bile bakış açımızı farklılaştırabileceğimizi, bunu da en iyi edebiyat ve sanatla yapabileceğimizi söyledi.

UYGULAMA SUNUMLARI

Irmak Okulları’nın katkılarıyla gerçekleşen Günışığı Kitaplığı Eğitimde Edebiyat Semineri’nde dört yaratıcı okuma sunumu gerçekleşti. Sunumlarda öğretmenler öğrencileriyle sürdürdükleri okuma projelerini, kitapların seçilme nedenlerini, hangi yöntemle okunduğunu, okuma sonrası yaratıcı düşünme ve sorgulama sürecini, sonuçları ve değerlendirmelerini meslektaşlarıyla paylaştılar.

Seminerde ilköğretim birinci kademe için, FMV Işık Okulları’ndan Serap Özyurt, “Vapurları Seven Çocuk: Fırat Adında Bir Çocuk!”; Arel Eğitim Kurumları’ndan Ece Uysal Ataer, “Delidolu Arkadaşım ile Tematik Yaklaşımla Bir Metin İnceleme Çalışması”; Mersin Mimar Sinan Ortaokulu’ndan Saadet Tabakçı, ‘Rol Modellerimiz ve Çıtır Çıtır Felsefe” başlıklı uygulamaları sundular. “Yaşadığım Şehir ve Çocukluğum: İzmir’de Üç Çocuktuk” sunumunu ise evsahibi olan Irmak Okulları’ndan Zeynep Uymur aktardı.

 

Scroll to Top
Scroll to Top