“Güneybatı bacağında bir karınca var!”

Lost in Translation isimli kitabın yazarı Ella Frances Sanders, yabancı kültürlerde rastladığı çok değişik kelimeleri sıralıyor.

Örneğin Endonezya dilinde, şakaları, fıkraları çok kötü anlatan, o kadar ki kendinizi tutamayıp berbat anlatımına kahkahayı bastığınız kişiler için argo bir kelime varmış: Jayus. Ne kadar kullanışlı değil mi? İnsan kendi dilinde böyle bir kelime olmadığına hayıflanmadan edemiyor.

Hani anahtarları nereye koyduğunuzu hatırlayamazsınız da, sanki ya da belki yardımı olur diye kafanızı kaşırsınız ya, Hawai dilinde buna Pana Po’o deniyormuş. Acaba bu kelimeyi unutan da kafasını kaşıyor mudur?

Almanca’da hiç gidilmemiş, görülmemiş yerlere, uzaklara duyulan hasrete fernweh deniyormuş. Oysa Türkçe’de gurbet ne kadar güçlü, ne hüzünle tınlayan bir kelimedir. Uzaklara özlem duymak bize yabancı bir olgu sanırım. Eskimolar’ın Inuit dilinde ıkssuarpok diye bir kelime varmış. Pencere önüne geçip birini bekleme haline verilen isimmiş. Belki Inuit dilinde sabırsızlıkla yakın olan bu kelime, bana daha çok hüznü çağrıştırdı. Gözümün önüne uçsuz bucaksız buzlara kederle bakakalan bir Eskimo geldi.

Urdu dilinde goya, hikâye anlatırken gerçekmiş gibi hissettirmesine rağmen, inanmamayı da sağlayan bir kelimeymiş. Biz buna kendi masallarımızdan çok aşinayız. Develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Kuşkusuz bunda halkların hikâyelerinin, masallarının kardeş olmasının büyük payı var. Kim bilir, belki goya da bizim güya ile kardeştir.

Japonlar gün ışığının yapraklardan süzülmesine, ışık ve yaprakların oyununa bir kelime vermişler: Komorebi. Kiraz çiçeğini seyretmek için ulusal bir festival yapan milletin, doğadaki böyle inceliklere yer vermesine şaşırmamalı. Almanlar da doğanın içinde yalnız olup doğayla bütünleşme haline waldeinsamkeit ismini vermişler.

Toplumlar, kültürler kendi gereksinimlerine göre kelimeler üretmiş, bu nedenle farklı farklı kelimeler çıkmış. Ama acaba tersi de doğru mudur? Komorebi kelimesi olmadan ışık oyunlarını seyretmek için ormana gitmeyi ne sıklıkla akıl edebiliriz? Dilimizde waldeinsamkeit gibi bir kelime olsa ağaçlara daha fazla sarılma ihtiyacı hisseder miyiz?

Düşünceleri değiştirmek, dili değiştirmek…

Çalışmalar nasıl konuştuğumuzun nasıl düşündüğümüzü belirlediğini gösteriyor. Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Lera Boroditsky, Aborjinler’in bir kolu olan Kuuk Thaayorre dilini incelediğini ve bu dilde sağ ve sol kelimelerinin olmadığından söz ediyor. Bu insanlar yönlerini yalnızca Kuzey-Güney-Doğu-Batı şeklinde tarif ediyorlarmış. Öyle ki, “Bardağını biraz daha kuzeydoğuya kaydırabilir misin?” ya da “Güneybatı bacağında bir karınca var,” gibi cümleler kuruyorlarmış. Selamlaşmak için bile “Nereye gidiyorsun?” diyorlarmış. Bu insanların bizden çok daha iyi yön duyguları olmasını beklemek şaşırtıcı olmaz. Muhtemeldir ki Kuuk Thaayore olsam, benim bile yön duygum daha gelişkin olurdu.

Boroditsky’nin laboratuvar çalışmaları da çok ilginç. Bilindiği gibi pek çok dilde kelimeler dişi ve eril niteliklere sahiptir. Köprü kelimesi, Almanca’da dişi bir sözcük olmasına karşın, İspanyolca’da eril. Bir köprü resmi gösterip tarif etmeleri istendiğinde Almanlar daha çok “güzel, zarif” gibi kelimeler seçerken, İspanyollar “kuvvetli, dayanıklı” gibi erillikle ilişkilendirilen sıfatlar söylemişler.

Bir başka deneyde suç kelimesini bir denek grubuna canavarla, diğerine virüsle eşleştirerek söylemişler. Canavar kelimesini kullandıkları denekler suçu önlemek için daha sert tedbirler alınmasını isterken, virüs kelimesini işitenler suçun nedenlerinin teşhis edilmesi gerektiğini söylemişler.

İspanyolca’da kaza ile kırılan bir vazo, bizim gibi  “kırıldı” şeklinde ifade edilirken, İngilizcede daha çok, “O vazoyu kırdı” şeklinde söylenir. İngilizce konuşan denekler, kimin sorumlu olduğunu daha net hatırlarken, kazara mı, özellikle mi kırıldığını anımsamakta zorlanmışlar.

Acaba başka bir şekilde düşünmenin mümkün olduğunun farkına vararak düşüncelerimizi değiştirdiğimizde dilimizi, dilimizi değiştirdiğimizde de düşüncelerimizi değiştirebilir miyiz? Yukarıda sayılan örneklere rağmen, buna evet demek zor. Çünkü dil müdahale kaldırmaz, yolunu, yönünü kendi belirler.

Ama gene de, ben bu yazıyı yazarken farklı düşünmeyi denedim ve bu olumlu sarmalı hayal ediverdim. Hatta, tekerlemelerden esinlenerek yazdığım öykülerden oluşan Sarımsaklanır mı Kedi? isimli kitabımı, “Dilini tekerleyenlere, şekerleyenlere…” ithaf ettim. Dilerim, hep birlikte düşüncelerimizi, dilimizi şekerleyelim ve daha adil, daha vicdanlı, barış ve sevgi dolu bir toplumda yaşayalım.

Eylül 2019

 

Scroll to Top
Scroll to Top