Okullar olsa…

Ben okulu çok özleyen bir öğrenciydim. Tatillerde sıkıldığım sanılmasın, tam tersi. Marmara’nın sessiz sakin kıyılarında geçen uzun yaz tatillerinde denizden hiç çıkmayan, bahçelerde oynamaktan evin yolunu unutan, tokyo ve bisiklet paralama üstadı, çıplak ayaklı bir çocuktum ben. İstanbul ve çevresinin en güzel son yıllarına denk gelmişti çocukluğum. Şanslıydım.

Yine de okulların açılması yaklaştıkça, o zamanki aklımın ermediği bir özlem bürürdü içimi. Derslere ilgisizliğimle bütünüyle çelişen bir özlemdi bu. Tuhaf bir aidiyet duygusuydu belki de nedeni. Hayatın o çok sevdiğim, eğlenceli arka bahçesinden bir süreliğine vazgeçmek ve yönünü sorumluluklara, kendini sınamalara çeviren ön bahçesine çıkmaktı sanki. O zamanlar farkında mıydım bilmem, ama şimdi çok iyi biliyorum: Beni büyüten tatiller değildi, okul yaşamıydı. Büyümeye hevesliydim, okulu bu yüzden çok özlerdim.

Bana hiç benzemeyen, ailesi ailem gibi yaşamayan, farklı alışkanlıklara sahip onlarca yaşıtımla birlikte bir sınıfı paylaşmak, zor olduğu kadar güzeldi de. Dedim ya, derslerle hiç aram yoktu. Okul yaşamından asıl çıkarsamam, bana sık sık yaptırıverdiği seçimlerdi. Bir amaç uğruna tanımadığım insanlarla el ele vermek; sevmediğim insanlarla bile asgari müştereklerde birleşebilmekti. Sınıf arkadaşımı, sırf kapıcı çocuğu olduğu için aşağılama, hatta dövme hakkını kendinde gören öğretmenime karşı çıkmayı, şiddetten ve ayrımcılıktan nefret etmeyi seçmekti. En yakın arkadaşım ölüverdiğinde, onsuz bir sınıfta yapayalnız kalmayı öğrenmekti. Okul, ailemin giremediği, sadece bana ait ilk var olma alanımdı. Tek başınalığı öğrendiğim yerdi ve çok değerliydi.

Derslerde öğrendiklerimi çoktan unuttum. Ama okul yıllarım sayesinde içimde büyüyen çocuk, bugün aynı canlılıkta, dipdiri. Aradan geçen onlarca yıl bir tek bunu değiştiremedi. Bugün hâlâ, o yıllarda körpecik çocuk vicdanımla yapmaya başladığım nice seçime her gün eklenen yenileri için cesaret, umut ve güç arayıp bulan biri olarak yaşıyorum.

Keşke şimdi de okulların açılması, çocukların, gençlerin kendilerini “ait” hissettikleri yere geri dönmeleri anlamına gelebilse. Onlar kadar öğretmenleri için de gerçek bir kavuşma olabilse yeni eğitim öğretim yılının başlangıcı. Çağdaş yaklaşımlardan hızla uzaklaştırılan eğitim sisteminin ağır sorunları olmasa. Meslekleri elinden alınmak istenen on binlerce öğretmenin maruz kaldığı adaletsiz düzen olmasa. Okulsuz, öğretmensiz bırakılmış iller, ilçeler olmasa. Üç kuruş için, sınıf yerine tezgâhta, çarkta, depoda, madende çalışmak zorunda bırakılan ya da okulundan koparılıp evlenmeye zorlanan çocuklar olmasa. Sokaklarda, meydanlarda insanca yaşama hakkı için mücadele eden annelerinin, babalarının, kardeşlerinin katledildiğine, yargılandığına tanıklık eden çocuklar olmasa…

Bugün kapılarını açan okullar keşke, sanatın, felsefenin, edebiyatın, şiirin şifasından nasibini alabilen, güvenli, barışçıl, hoşgörülü ortamlar olabilse. Keşke milyonlarca öğrenciyi bekleyenler, şefkatli, anlayışlı, erdemli öğretmenler ve eğitim yöneticileri olabilse… Merhameti inançlardan edinmeyi beklemeyen; insanı, hayvanı, ağacı sevme içgüdüsünü koyvermiş; gülmeyi de, güldürmeyi de meziyet sayan; kimseyi düşüncesi, inancı için sorgulamayan, hor görmeyen; dağarcığında iyiliğin, aşkın, barışın, kardeşliğin öyküleri dolu öğretmenler! Dilerim, bu yeni okul yılında daha çok çocuk, daha çok genç onlarla kucaklaşsın, benim kadar şanslı olsunlar.

Scroll to Top
Scroll to Top