Harcımız edebiyat

Çağdaş edebiyatın eğitimde etkin ve yaratıcı yollarla kullanımını düşündürmek, özendirmek ve örneklemek amacıyla 2010’da başlattığımız Eğitimde Edebiyat Seminerleri’nin dokuzuncusu 5 Mart Cumartesi günü gerçekleşti. 9. Eğitimde Edebiyat Semineri hem biz düzenleyenleri, hem de edebiyatsever katılımcılarını pek çok açıdan etkiledi. Neden?

Seminere 30’dan fazla ilden gelen 500’e yakın öğretmen, eğitim yöneticisi, kütüphaneci ve akademisyen, her oturumu büyük bir dikkatle izledi. Seminerin başlama saatinden daha 15 dakika önce salonda yer kalmamıştı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa gibi büyük kentler dışında nerelerden gelmediler ki! Diyarbakır, Konya, Kars, Sakarya, Bitlis, Balıkesir, Batman, Muğla, Kayseri, Zonguldak ilk aklıma gelenler. Katılımcılar, edebiyata dair biriktirdikleri yeni deneyimleri, duyguları öğrencilerine, iş arkadaşlarına taşımak üzere kilometrelerce yol yaptılar.

Sabah ilk oturumda, dilbilimci, araştırmacı, yazar Yusuf Çotuksöken’den, yaşayan bir dil olarak Türkçe’nin geçirdiği değişimi ve bugününü örnekleyen sunumunu gülümseyerek dinledik. Dilimize sinsice sızan nefret söylemi örneklerinin çokluğundan dehşete kapılırken, argonun dili lezzetlendiren değerli bir baharat olduğunu ve ondan “arındırılmış” bir edebiyatın nasıl da yavanlaşacağını hatırladık.

Ömrünü çocuklarla edebiyat sohbetleri yaparak geçirme ayrıcalığına sahip usta yazar Yalvaç Ural ile yaptığımız söyleşide okul etkinliklerini konuştuk. Yalvaç Abi, hem nüktedan üslubuyla anlattığı unutulmaz anıları, hem de çocuklara kitap dayatması yapmanın anlamsızlığını vurgulayan içeriğiyle hepimize yol gösterdi. Ben de, yazarlardan akıldışı beklentiler içinde olabilen bazı okulları anarak, yazar ve okur buluşmasının çocuk yüreklerde silinmez izler bırakması umulan büyüsüne ve bu özel anları zedeleyici tutumlara dikkat çektim.

Çocuk ve gençlik edebiyatımızdaki uzun soluklu güçlü verimi ödüllerle taçlanan yazar Aslı Der, edebiyatla felsefenin iç içeliğini kendi yaşamından etkileyici, samimi bir izlenceyle aktardı. Savaş ve barış algısının, çocukluk ve ilkgençlik yıllarında okunan kitaplarla biçimlendiğini ve edebiyatın dokunduğu her insanda barış duygusunu nasıl inşa ettiğini anlattı.

Seminerin kapanış konuşmasını edebiyatımızın çok sevilen yazarlarından Ahmet Ümit yaptı. Ümit, insan yüreğinin iyiyle kötünün savaş alanı olduğunu hatırlattı bize. “Denizlerdeki canlıları insanlar yok etti! Savaşları hayvanlar çıkarmadı! İşkenceleri, katliamları Mars’tan gelip yapmadılar!.. İyileştirilmesi gereken bir canlı varsa o da insandır,” dedi ve devam etti: “Edebiyat dünyayı değiştirebilir, ama çok uzun sürer. Çünkü edebiyat insanı kusurlarıyla tanımlar. Doğru tanımlayamadığımız hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Dünya için dövüşmeye devam edeceğiz; kültürle, çok okuyarak…”

Mersin, Bursa ve İstanbul’dan dört öğretmenin öğrencileriyle yaptıkları yaratıcı okuma çalışmalarını meslektaşlarına aktardığı uygulama sunumları bölümü yine çok renkliydi. Dört sunum da bize, lise ve ortaokul öğrencilerinin, öğretmenlerinin heveslendirici yönlendirmesi sayesinde özgürce okudukları bir edebiyat eserinden yola çıkarak neler yaratabileceklerini gösterdi. Gençlerin şarkıları, sokak ropörtajları, lezziz çörekleri, forum konuşmaları, kısa film ve türlü grafik çalışmaları, şiirleri, mektupları, maketleri belleklerde yer etti. Çalışmaları hepimize, yaratıcılığın parayla pulla, olanaklarla değil, yürekle, istekle ve özgürleştiren yönlendirmelerle ortaya çıktığını bir kez daha kanıtladı.

Seminerin sonunda, akıllarda beliren yeni sorular, yeni farkındalıklar kadar güçlü bir şey daha oluştu: Dev bir umut dalgası önce her birimizi, sonra koca salonu kuşattı. Salondan okulun koridorlarına, sınıflarına, avlusuna taştı. Ordan sokağa, kente, başka kentlere, kasabalara, hatta köylere vardı… Anlarsak anlatabilir, seversek sevdirebilir, karanlığı güneşle boğabilir, savaşın yerine barışı kurabilir, çok çalışırsak her şeyi değiştirebilir, farklılıklarımızla bir arada yaşayabiliriz! Hepimiz yeniden yeniden inandık buna! Üstelik bu muhteşem dirilişin biricik harcı, bizi bir araya getiren edebiyattı.

Yayınevinin yoğun rutinleri arasında aylardır soluksuzca süren hazırlıklar, bin bir ayrıntı, sayısız e-posta yazışması ve telefon konuşması, uykusuz geceler, yürek çarpıntıları, salonda tutuşan bu umut ateşiyle anlam buldu. Günışığı Kitaplığı, sadece yönetimi ve organizasyondan sorumlu ekibiyle değil, her çalışanının üstün gayreti ve sorumluluğuyla bu sonucu yaratmaktan kıvanç duyuyor. Çünkü bizler Günışığı Kitaplığı’nda okuyarak, çalışarak en sevdiğimiz yerde, çocuk ve gençlik edebiyatımızın bahçesinde birlikte büyüyoruz. Ve artık biliyoruz ki, 9. Eğitimde Edebiyat Semineri, hepimizi sarıp sarmalayan gelecek umuduyla unutulmaz olacak.

Scroll to Top
Scroll to Top