Haydi sanata, okula koşun çocuklar!

Az sözcükle ya da hatta hiç sözcük kullanmadan meramını anlatan, rengârenk resimli çocuk kitapları, hepimizi heyecanlandırıyor. Yıllar önce, desenli bir kitabın da, yazılı sözcükler kadar “konuşkan” olabileceğini, 20 sayfanın bizi derinden etkileyeceğini bilmiyorduk, çünkü desen dilli kitaplar yaygın değildi. Şimdilerde, küçükler için “sandığımız” çeşitli resimli kitapla dolup taşıyor raflar.

Sırtsız oldukları için hem raflarda keşfi zor, hem kitapçı koleksiyonları çok eksikli, orası ayrı tabii. Ama değişik değişik üsluplarda, sanat sayılacak pek çok biçim ve türde kitaba ulaşmak da hâlâ mümkün, küçükler için de, ana babalar için de. Siyasi yaklaşımlarla, sanata adeta sırtımızı döndük son yıllarda. Şükür ki sanat, sanatçılar bizi terk etmiyor. Örneğin, çocuk kitaplarıyla bile yanımızda, yöremizdeler. Müzik tutkunu Joshua’ya rastladığım Kemanın Dansı’nda (Kathy Stinson ve Dušan Petricic), desenlerle aktarılan duygu o derece güçlü ki, kitabın durduğu raftan notalar yayılıyor desem yeri. Bir tutku uğruna, yılmadan tekrar tekrar denemek üzerine bir öykü. Onlara sunduğumuz olanaklarla epeyce zengin maymun iştahlar edinen çocuklarımıza fısıldamamız gereken bir “yaşama asılma” öyküsü. Sumru Ağıryürüyen dilimize kazandırmış.

Kahramanımızın adını da okunabilir kılsaymış diye düşünmeden edemedim. Küçükler için çevrilen ve sesli okunan kitaplarda bu ayrıntıyı önemsemeyi öneriyoruz. Yayınevlerinin yaklaşımları, felsefeleri doğrultusunda, hem yabancı yayınlardan seçilen, hem de halis yerli üretilen resimli kitaplar bin bir emekle hazırlanıyor. Çoğunu, kapağı kıvrılır diye kıyamayarak açıyorsunuz. Bu hazine sandıklarına bir örnek de, Bob ve Gaga Sanatı (Marion Deuchars). Sima Özkan’ın Türkçeleştirdiği bu şahane kitap, dış görünüş takıntılarımıza bambaşka bir bakış açısı getiriyor.

Bacaklarının fazla ince olmasını dert edinen kuşumuz, çevresindekilerin yargılarından mustarip. Ama fevkalade bir çözüm buluveriyor. Miniklerin özgür ruhuna pek güzel uyacak bir öykücük. “Klasik sıkıcıdır.” diyenlere de sanatla göz kırpıyor.

Sanatı çocuklarımızla nasıl paylaşacağız, onlarla örneğin, bir resim galerisini, bir müzeyi nasıl dolaşacağız? Müze (Susan Verde ve Peter H. Reynolds) adlı resimli nefaset, bu konuda ufuk açıyor. Bir sanat müzesini çocuk gözünden izleme şansı bizlerin de yaşamına sevinç katabilir. “Öyle harika zaman geçirdim ki: Korktum, şaşırdım, çıldırdım, sevinç duydum.” Böyle diyor kahramanımız. Duvarlardaki tablolar karşısında duygudan duyguya sürüklenmiş. Üstelik, çıkışta bütün bu duygular içinde harman olmuş kalmış: “Müze, benim içimde yaşıyor!”
Sanatla ilgilenen, sanatla haşır neşir olan çocuklardan korkmayalım, iyi insanlar olarak büyüyorlar. Hayata karşı duruşları naif sanılmasın, tersine derin bir algıya sahip olma yetenekleri yükseliyor; insanlar da dahil, başka canlılara karşı şefkatli, kucaklayıcı duygular besliyorlar. Dünyayı zorlu yıllar bekliyor -iklimsel büyük değişikliklerin yanı sıra hoyrat liderler de bunu işaret etmekte.

Nefret söyleminden, ayrımcılıktan, kavgacılıktan “nefret eden”, yeryüzüne sevgiyle yayılacak, her tür yaşam formuna saygı gösterecek çocuklar yetişmeli. Dirençli, akıllı, sağlam çocuklar… Sanata, okula koşun!

*Bu yazı, Vatan Kitap’ın Eylül 2018 sayısında, Müren Beykan’ın köşesinde yayımlanmıştır.

Scroll to Top
Scroll to Top