“Kırk söz bir büyüdür,” der büyüklerimiz. “Bir hikâyeyi kırk kere anlatırsanız gerçek olur.”

Geçtiğimiz aylarda yitirdiğimiz değerli yazarımız Andrew Clements, Bunun Adı Findel romanında çok güzel anlatıyor yukarıdaki deyişi.

Clements’in; ziyaret ettiği okullarda çocuklara defalarca anlattığı hikâye ilk önce yazarın kafasında dallanıp yeşeriyor, sonra da Bunun Adı Findel romanında çiçek açıyor. Roman kahramanının ısrarla tekrarladığı findel sözcüğüyse sözlüğe bile giriyor yine aynı hikâyede.

Bir şeyin gerçekleşebilmesi için -roman yazmak, hayallerinin peşinden gitmek, doğruları aramak, vicdanının sesini dinlemek… her şey olabilir- cesaret, ısrar ve devamlılık gerektiğini hem çocuklara, hem de biz yetişkinlere çok güzel anlatıyor, dille ilişkimizi sorguluyor, sorgulatıyor Clements.

1990 yılında Rhode Island’daki bir okulda -ilk kitabı Big Al basıldıktan hemen sonra- bir grup öğrenciyle yazar olarak ilk söyleşisindeyken, sözcüklerden, onların etkilerinden, işleyişlerinden bahsediyormuş. Kitaplıktaki kalın bir sözlüğü gösterip, “Bunun içindeki sözcükleri de sen ben gibi insanlar yazdı,” demiş çocuklara. “Ve bunlara yenileri ekleniyor her geçen gün.” Cebinden bir kalem çıkarıp devam etmiş: “Eğer bugün buna kalem demekten vazgeçersek ve bundan sonra hepimiz buna findedersek…” 

Bütün çocuklar gülmüş tabii.

“Eğer yeteri kadar insan buna findedemekte ısrar ederse…”

Arkadaki çocuklardan biri, “İmkânsız!” demiş kaşlarını çatarak. “Böyle yaparak bir sözlüğe giremezsiniz.”

“Peki,” demiş Clements. “Köşedeki dükkâna gidin. Kasadaki kadına 79 cent uzatıp, arkasındaki kutuları göstererek findel istiyorum deyin. İlk başta sizin deli olduğunuzu düşünecek ama yine de gösterdiğiniz şeyi verecektir size. Findel sözcüğünü iki üç kere tekrarlayın. Kalemlerin durduğu plastik kutuyu gösterin ısrarla. Ertesi gün başka bir çocuk gitsin aynı şeyi söyleyerek ve yine kalem satın alsın aynı satıcıdan… Belki hatırlayacak, belki hatırlamayacak sizi. Ama beşinci gün beşinci çocuktan sonra ne olacak sizce?”

Arkadaki çocuğun gözleri parlamış.

Findel istiyorum deyince siyah mı mavi mi istiyorsunuz diye soracak,” demiş.

“Niye böyle diyecek peki?” diye sormuş Clements.

“Çünkü findel gerçek bir sözcük olacak artık.”

Çocuklar bu hikâyeye bayılmış ve Clements aynı hikâyeyi her gittiği okul ve kütüphane söyleşisinde yeniden, yeniden anlatmış…

Sonra bir gün evde otururken, yaşadıklarını gözden geçirip yazacak bir şeyler ararken, düşünmüş Clements; eğer bir çocuk yeni bir sözcük kullanmaya başlarsa ve arkadaşları buna bayılırken, İngilizce öğretmeni nefret ederse neler olur acaba?

İşte böylece, yazacağı romanın konusu belli olmuş. Hatta çocuklara anlattığı dükkân bölümünü de kullanmış kitabında.

Bunun Adı Findel’i resimli kitap olarak tasarlamıştım ilk başta ama bastıracak yer bulamadım. Beş yayınevi tarafından nazikçe geri çevrildim,” diye anlatıyor Clements röportajlarında. “Sonra aynı hikâyeyi roman olarak yazdım ve basıldı.”

1996 yılında yayımlanan -orijinal adıyla- Frindel romanı, onun dünya çapında tanınan bir yazar olmasında en büyük rolü oynuyor. Diğer bütün kitaplarından çok daha fazla satıyor, yayımlanıyor ve tanınıyor. Bunun Adı Findel, Clements’i tamzamanlı bir yazara dönüştürüyor.

70 yaşında, erken bir ayrılışla bizlere veda edene kadar…

Gözün arkada kalmasın Andrew Clements, şu anda elimizde tuttuğumuz findel’lerimizle çocuklara cesaret verici, ufuk açıcı, iyileştirici hikâyeler yazmaya gayret edeceğiz.

Scroll to Top
Scroll to Top